İzmir'de, 30 Ekim 2020 tarihinde, Sisam Adası ile Kuşadası Körfezi arasındaki bölgede meydana gelen 6.6 büyüklüğündeki depremin ardından, bu bölgedeki deprem tehlikesini ortaya koymak ve fay hatlarını incelemek üzere TÜBİTAK koordinasyonunda oluşturulan Türkiye Deprem Platformu’nun “Kuşadası Körfezi İçindeki Fayların Depremselliğinin ve Aktif Tektonik Özelliklerinin Yüksek Çözünürlüklü Deniz Tabanı Ölçümleri ile Belirlenmesi Projesi” kapsamında 31 Mayıs 2021 tarihinde sefere çıkan TÜBİTAK MARMARA Araştırma Gemisi, ilk seferini 13 Haziran 2021 Pazar günü tamamlayarak İzmir Alsancak Limanı’na döndü.
TÜBİTAK MARMARA Araştırma Gemisi’nin mürettebatını ve bilimsel ekibi, TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal karşıladı. Proje Yürütücüsü İTÜ Doğu Akdeniz Oşinografi ve Limnoloji UY-GAR Merkezi’nden Dr. Öğretim Üyesi Gülsen Uçarkuş, Dokuz Eylül Deniz Bilimleri ve Teknoloji Enstitüsü’nden Prof. Dr. Derman Dondurur ve İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü’nden Doç. Dr. Denizhan Vardar ile birlikte sefer hakkında bilgiler veren Prof. Dr. Hasan Mandal, karadaki fay hatları hakkında bilgimiz olduğunu ancak, Sisam Adası ile Kuşadası Körfezi arasındaki deniz bölgesindeki fayların incelenmesi gerektiğini ifade etti. TÜBİTAK MAM, İstanbul Teknik Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi ile birlikte AFAD, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Seyir, Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanlığı da dahil olmak üzere, sürecin ilgili tüm paydaşlarının bir araya gelerek TÜBİTAK koordinasyonunda Deprem Platformu kurulduğunu hatırlatan Prof. Dr. Mandal, bu platform kapsamında yürütülen proje ile TÜBİTAK MARMARA Gemisinde, iki hafta boyunca, bölgedeki fayların depremselliğine, bölgenin aktif tektonik özelliklerinin çıkarılmasına yönelik çalışmalar yapıldığını belirtti. Sefer süresince batimetrik analizler yapıldığını, akustik verilerle ölçümler yapıldığını ve bölgenin haritasını çıkarmak için gereken tüm ön bilgilerin elde edildiğini kaydeden Prof. Dr. Mandal, bu bilgilerin çok kıymetli olduğunu, ilk kez elde edilen bilgiler olduğunu belirtti.
İkinci seferde yol haritası çıkartılacak
Elde edilen bilgilerin ilgili üniversitelerin rektörleri ve yöneticileriyle de paylaşıldığını dile getiren Prof. Dr. Mandal, şöyle devam etti: “Bu seferde yapılan çalışmalar, hem ulusal karasularımızda hem de uluslararası kara sularında yapılan ilk çalışmaydı. Elde edilen bilgilerle şimdi bu bölgeyi çok daha yakından tanıyoruz. Hızlı bir çalışma yapılacak, haritalandırma çalışmaları yapıldıktan sonra, ikinci sefere çıkılacak. Orada da karotlarla numuneler alınacak. Yaşlandırma yöntemiyle, geçmişte hangi deprem aralıkları bu bölgede gerçekleşmiş ve geleceğe doğru da bize nasıl bir yol haritası çıkaracağını görmüş olacağız. Bunların tümünü kamuoyuyla paylaşacağız.”
İki haftada 1300 km tarandı
Geminin seyirde olduğu iki haftalık süre içinde 1300 km’lik bir alanın tarandığını belirten Prof. Dr. Mandal, “Oldukça kıymetli bir alan bu. Çalışma süresi; 7/24. Çalışma yöntemi, imece usulüyle yani her araştırmacı kendi laboratuvarında ne varsa getirdi. Bu kadar kısa sürede bu kadar etkin veri toplamak mümkün oldu. Bilim insanlarımızın elde edeceği veriler sadece ülkemiz için değil, aynı zamanda Yunanistan ve dünya için de gerekli olacak. Bu şekildeki bir çalışma yöntemi, ülkemizin deprem gerçeğinin çok daha etkin ve verimli çözümü konusunda önemli bir araçtır” diye konuştu.
Deniz altındaki depremlere müdahale etmek daha zor
Proje Yürütücüsü İTÜ Doğu Akdeniz Oşinografi ve Limnoloji UY-GAR Merkezi’nden Dr. Öğretim Üyesi Gülsen Uçarkuş da, ülkemizin deprem kuşağında yer aldığına dikkat çekerek, farklı bölgelerimizde aktif faylar bulunduğunu belirtti. Elazığ’da olduğu gibi, 1999 yılında İzmit’te olduğu gibi, depremleri birebir yaşadığımızı hatırlatan Uçarkuş, karada meydana gelen depremlerle denizde meydana gelen depremler arasındaki farkı dile getirdi. Uçarkuş, “Fark şu: Bir fay karada kırıldığı zaman yerbilimciler olarak sahaya anında intikal edebiliyoruz ancak Kuşadası körfezinde, Sisam Adasının kuzeyinde meydana gelen depremde olduğu gibi, deniz altında meydana gelen depremlerde, oraya intikal etmek için tek bir yöntemimiz var. Bir araştırma gemisi ve bunun sahip olacağı teknolojik altyapı. Dolayısıyla kara çalışmalarına nazaran denizlerdeki deprem araştırmaları biraz daha zahmetli ve yüksek teknoloji gerektiriyor. TÜBİTAK’ın yarattığı bu platform çerçevesinde, dört üniversite bir araya gelerek, uzmanlıklarımızı aynı potaya koyduk ve üniversitelerimizin alt yapılarında bulunan akustik veri toplayabilen cihazları da -hidrografik ve oşinografik veri seti toplayabilen yüksek teknolojili cihazlar diyoruz bunlara- Türkiye olarak artık bu altyapılara sahibiz. TÜBİTAK MAM’ın MARMARA Araştırma Gemisi marifetiyle bu projeyi tasarladık” dedi.
12 gün boyunca özveriyle çalıştık
Sisam Adasının kuzeyinde meydana gelen depreme sebep olan fayın, bizim karasularımızdan ve uluslararası sulardan geçmediğini, dolayısıyla o kısmın Yunan bilim insanları tarafından çalışıldığını ifade eden Uçarkuş, Türkiye Deprem Platformu projesi kapsamında kendi çalışmalarının neyi amaçladığını şu sözlerle açıkladı: “Bu bölge birçok fay sistemi tarafından kesildiği için özellikle Tuzla Fayı gibi, Gülbahçe Fayı gibi ya da Küçük Menderes grabeninden denize uzanan diğer aktif fay sistemlerini deniz altında çalışmaya yönelik bir kurgu yaptık. Burada yapmaya çalıştığımız şey şu, önce deniz tabanının bir haritasını, taban morfolojisini ortaya çıkarabilmek. Seyir, Hidrografi ve Oşinografi Dairesinin daha önce topladığı verileri de kullanarak yeni veri setleri ekledik bu seferde. En önemlisi de İstanbul Üniversitesi’nin sahip olduğu Sub Bottom Profiler dediğimiz bir cihazla, karadan körfezin içine devam eden fayların, denizin içindeki katmanları kesen fayları analiz etmeye, görüntülemeye yönelik bir sistem kullandık. 1300 km.lik akustik veri topladık. Bu veri, 12 gün gibi kısa bir sürede, gemi mürettabatının ve bilim ekibinin 24 saat vardiyalarla çalışması sonucu toplandı. Özverili bir çalışma oldu.”
Denizlerdeki deprem araştırmaları multidisipliner çalışma gerektiriyor
Sefer sırasında bu bölgeyi tektonik olarak etkileyen, Ege Gerilme Rejimi’nde normal faylar görmeyi beklediklerini ve karada görülen doğrultu atımlı fay sistemlerini görmeyi beklediklerini dile getiren Uçarkuş, şöyle devam etti: “İlk bulgular olarak biz düşey bileşenli faylarımızın katmanları nasıl kestiğini gözlemleyebildik akustik verilerimizle. Bu da bizim burada başarılı bir harita yapabilmemizi yani aktif fay haritası üretebilmemizi sağlayacak. Bu tek başına yeterli olmayacak çünkü depremlerin denizlerde araştırılması multidisipliner çalışmalar gerektiriyor, o yüzden jeoloji mühendisliği, jeofizik mühendisliği gibi farklı uzmanlıklardaki hocalarla bir aradayız. Başka dallardan da hocalarımız katılacaklardır.”
İkinci seferde neler olacak?
Uçarkuş, TÜBİTAK MARMARA Gemisi’nin ikinci deprem seferinde, aktif fayların civarından karotlarla jeolojik örnekleme yaparak, geçmişte meydana gelmiş depremlerin daha önce bahsedilen katmanlardaki deformasyonlarının tespit edileceğini belirtti. Karotlarda buna özel çökelimlerin tespit edileceğini ve radyometrik yöntemlerle de bir yaşlandırmaya gidileceğini ifade eden Uçarkuş, “Dolayısıyla bu fayların ürettiği depremlerle ilgili, depremsel döngüyle ilgili hep beraber önemli bilgisel bulgular elde etmeyi amaçlıyoruz. İzmir ve bölgesinin depremselliğini belirleyebilmek için yeni bir veri seti oluşturacak. Bu anlamda gerçekten heyecanlıyız” diye konuştu.
Elde edilen bilimsel sonuçlar çok değerli
Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Derman Dondurur ise araştırmaların gece gündüz sürdüğünü ifade ederek, elde edilen bilimsel sonuçların çok değerli olduğunu dile getirdi. Çalışmalarda Tuzla Fayı'nın, deniz tabanı üzerindeki aktivitesinin çok daha yoğun olduğunu gördüklerini aktaran Dondurur, bunun da fayın tahmin edilenden daha uzun olduğunu gösterdiğini söyledi. Dondurur, çalışma alanının özellikle güneybatı kısmında bir basen bulunduğunu, 1200 metre derinliğe kadar uzanan bu yapının nasıl oluştuğuyla ilgili çıkarımlar yapmalarını sağlayacak veriler elde ettiklerini kaydetti. İkinci araştırma seferi için henüz net bir tarih bulunmadığını aktaran Dondurur, sonbahar ayları için planlamaların yapıldığını sözlerine ekledi.