30 Ekim 2020 tarihinde saat 14.51'de, merkez üssü Yunanistan'ın Sisam Adası açıklarında İzmir’in Seferihisar ilçesine 23 kilometre mesafede, yerin 16,5 kilometre altında 6,9 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Yaklaşık 16 saniye süren deprem, Türkiye ve Yunanistan'da toplam 119 kişinin ölümüne ve 1053 kişinin ise yaralanmasına neden oldu. Deprem, 2020 yılında yeryüzünde meydana gelen depremler arasında en ölümcül deprem olarak kayıtlara geçti.
31 Ekim’de sismik gözleme başlandı
TÜBİTAK, depremin ardından hemen harekete geçti. Ana depremi izleyen artçı sarsıntıların yüksek hassasiyetle konumlandırılabilmesi, depremin meydana geldiği kırık hattının karakterinin ve komşu sistemler ile ilişkisinin tam manası ile anlaşılabilmesi amacıyla altı araştırmacıdan oluşan TÜBİTAK ekibi depremden hemen sonra Gebze yerleşkesinden yola çıktı. Toplam 8 deprem kayıt istasyonu ve 5 adet GPS hassas konum belirleme sistemi 31 Ekim – 3 Kasım 2020 tarihleri arasında deprem bölgesinde kuruldu. Takip eden bir ay boyunca sismik etkinlik ve deformasyon gözlemleri gerçekleştirildi. Elde edilen bulgular bilim camiasıyla paylaşıldı.
Bornova’da dünyada benzerine az rastlanır örnek çalışma gerçekleşti
Ayrıca yapılan çalışmalarda depremin merkez üssüne olan uzaklığına karşın olağanüstü derecede etkilenen Bornova Havzası’nın stratigrafik özelliklerinin sismik yansıma yöntemi ile ortaya konulması hedeflendi.
Dokuz Eylül Üniversitesi ile iş birliği yapılarak gerçekleştirilen çalışmada, şehir merkezinde çok kanallı sismik yansıma verileri toplanarak ve yer altındaki tabakalanmayı gösteren sismik kesitler elde edildi. Mini vibro-sismik kaynak ile 749 farklı noktada gerçekleştirilen sismik atış ile toplam 115 bin 505 noktada sismik örnekleme gerçekleştirildi. Yoğun yapılaşma ve yerleşimin olduğu bir bölgede tamamlanan çalışma, dünyada benzerine az rastlanır örnek çalışmalar arasında yerini aldı.
Hatlar boyunca elde edilen sismik görüntüler ile Bornova Havzası’ndaki kayaç istifinin yapısal özellikleri ve geometrisinin yanı sıra bölgede yer altında gömülü durumdaki fay da görüntülendi.
TÜBİTAK MAM Yer Bilimleri Araştırma Grubunun projeden elde ettiği tecrübe ile Türkiye’de deprem kuşakları üzerinde ve yakınındaki sismik tehlikeye maruz kalma potansiyeli taşıyan yerleşim yerlerinde benzer nitelikte çalışmaları gerçekleştirebilme kabiliyeti kanıtlandı. Sismik görüntüleme çalışmalarının sağladığı yer altı görüntülerinin, mikro-sismik deprem aktivitesinin izlenmesi, paleosismolojik çalışmalar ve kabuk deformasyonunun izlenmesi gibi deprem araştırma çalışmalarına katkısı bu çalışma ile bir kez daha gözler önüne serildi. Yer altının mevcut “resmini” bilerek gerçekleştirilen deprem izleme çalışmalarının, deprem anında meydana gelebilecek yer davranışının anlaşılmasında çok kıymetli faydalar sağlayacağı ortaya konuldu.
“Hem ulusal hem uluslararası sularda gerçekleştirilen ilk bilimsel araştırma projesi”
Depremin ardından TÜBİTAK Acil Afet İzleme programı bünyesinde TÜBİTAK MAM koordinatörlüğünde, İstanbul Teknik Üniversitesi yürütücülüğünde, Dokuz Eylül Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve Boğaziçi Üniversitesi işbirliği ile “Kuşadası Körfezi İçindeki Fayların Depremselliğinin ve Aktif Tektonik Özelliklerinin Yüksek Çözünürlüklü Deniz Tabanı Ölçümleri ile Belirlenmesi Projesi” başlatıldı. Proje kapsamında Kuşadası Körfezi içerisindeki aktif faylar çalışılıyor.
Aktif fayların görüntülenmesine yönelik 2021 ve 2022 yıllarında olmak üzere TÜBİTAK MARMARA Araştırma Gemisi ile iki deniz araştırma seferi düzenlendi. Araştırma projesi kapsamında, Kuşadası Körfezi içerisinde hem uluslararası hem de ulusal sulardaki tüm aktif fayların haritalanarak özelliklerinin belirlenmesi amaçlandı. Tüm fayların görüntülendiği toplam 2 bin 300 kilometrelik akustik deniz tabanı ölçümleri yapıldı. Bu fayların geçmişte ürettiği depremlerin jeolojik izlerinin tespiti için deniz tabanından gravite yöntemiyle 35 istasyondan karot örnekleri alındı.
Projeye katılan üniversitelerin yüksek çözünürlüklü oşinografik ve hidrografik ölçümler yapan cihazlarını tahsis ettiği projede TÜBİTAK MAM’ın 2000 metre deniz tabanı derinliğine kadar gravite sistemi ile karot alabilen yeni sistemi de kullanıldı. Bu araştırma projesi çok disiplinli çalışmaların bir arada yürütüldüğü hem ulusal hem uluslararası sularda gerçekleştirilen ilk bilimsel araştırma projesi olma özelliği de taşıyor. İki araştırma seferi sonunda toplanan verilerin proje paydaşı bilim insanları tarafından değerlendirilme süreci devam ediyor.
Deprem sonrası toplanan numunelerin tarihlendirmeleri çalışmaları sürüyor
TÜBİTAK MAM Yer Bilimleri Araştırma Grubu bünyesinde Türkiye ve bölgemizde bir ilk olan Ulusal 1 Mv Hızlandırılmış Kütle Spektrometresi (AMS) Laboratuvarı’nda arkeoloji, jeoloji, çevre, iklim, biyomalzeme, biyoyakıt, biyomedikal, adli tıp alanlarında dünyada mevcut en hassas yöntem olan AMS sistemi ile Karbon-14 analizleri yapılıyor. Sahip olunan altyapı ile organik örneklerin yaşı günümüzden 50 bin yıl öncesine kadar belirlenebiliyor. 30 Ekim İzmir Depremi sonrası yapılan bilimsel çalışmalarda tarihsel depremlerin araştırılması amacıyla toplanan numunelerin tarihlendirmeleri bu laboratuvarda yapılıyor.
“Önemli olan depreme erken aşamada hazırlıklı olabilmek bilim temelli çözümler üretebilmek”
Ani ve yıkıcı fiziki zararların yanı sıra ekonomik, sosyal, çevresel, psikolojik kayıplara ve telafisi uzun yıllar alabilen etkilere neden olabilen deprem olgusunun Türkiye’de çok boyutlu ve çok disiplinli araştırmalarla incelenebilmesi amacıyla 2021 yılı başında TÜBİTAK Araştırma Destek Programları Başkanlığı (ARDEB) tarafından “Deprem Araştırmaları” başlıklı özel bir çağrı açıldı.
TÜBİTAK’ın deprem araştırmalarına destek verdiği bu çağrı aracılığıyla; Türkiye’de kentleşme stratejileri, yerleşim kararları, inşaat modelleri, mimari tasarımlar ve planlamalarda bilim ve teknoloji tabanlı yöntem ve çalışmalardan azami şekilde faydalanılması amaçlandı. Ayrıca depremin risk ve etkilerinin anlaşılmasına yönelik disiplinler arası veya çok disiplinli araştırmalara uzun vadede katkı sağlanması planlandı.
TÜBİTAK Başkanı Prof. Hasan Mandal, TÜBİTAK olarak sadece son beş yılda depremle ilgili akademik projelere 150 milyona yakın bir bütçe ile destek sağlandığını ve bu desteklerin 11 milyonunun İzmir depremi özelinde olduğunu ifade etti.
ARDEB tarafından başvuruya açılan Deprem Araştırmaları çağrısında yeni bir destek modeli ile yola çıktıklarını belirten Mandal, çağrının detaylarını şu şekilde aktardı: “Hayata geçirdiğimiz bu çağrıda bizim açımızdan önemli olan gerçekleştirilecek araştırmaların jeoloji ve jeofizik alanlarının yanı sıra; bütünsel olarak şehir ve bölge planlama, inşaat, mimarlık, mühendislik, kamu yönetimi gibi birçok disiplini bir araya getirmesiydi. İşte bu nedenle Deprem Araştırmaları Çağrısında ilk defa “Eşgüdümlü Proje” kavramını hayata geçirdik ve desteklediğimiz projelerin sonuçlandıklarında birbirlerini çıktı ve etki bakımından tamamlar nitelikte olmalarını hedefledik.”
“Dünyadaki en etkin deprem kuşaklarından birinde yer alan ülkemizde, deprem risk ve etkilerinin deprem öncesi, deprem anı ve deprem sonrasını kapsayacak araştırmalara ihtiyaç duyulmakta”
Prof. Dr. Mandal “Dünyadaki en etkin deprem kuşaklarından birinde yer alan ülkemizde, deprem risk ve etkilerinin deprem öncesi, deprem anı ve deprem sonrasını kapsayacak araştırmalara ihtiyaç duyulmakta. TÜBİTAK olarak deprem araştırmalarına yönelik açtığımız özel çağrıda 39 üniversiteden 394 araştırmacının yer aldığı 80 projeyi destekledik. Önceki desteklerimize ilaveten sadece bu çağrıya özel 65 milyona yakın fon ayırdık. Desteklenen projelerin 34 tanesi Çok Yönlü Yer Bilim Araştırmaları başlığında; 17’si Deprem Mühendisliğine Yönelik Dijital Teknolojiler, 16’sı Depremin Sosyo-Ekonomik ve Toplumsal Yaygın Etkileri, 8’i Yenilikçi İnşaat Modelleri ve İleri Malzeme Teknolojilerinin Kullanımı, 5 tanesi Mimari Tasarımlara Yönelik Mühendislik Çözümleri başlıkları altında toplanıyor. Özellikle multidisipliner çalışmaları desteklemek istediğimiz 19 projenin bahsettiğim kapsamda eş güdümlü olduğunu ve 3 farklı alanı içeren proje oranının yüzde 18 olduğunu vurgulamak isterim.” ifadeleriyle verilen desteklerin kapsamını ortaya koydu.
“Birlikte iş yapma üzerine odaklanarak bunu sadece başvuru aşamasında değil aynı zamanda bu alanda çalışan araştırmacılarımızı da bir araya getirerek gerçekleştirdik. Yapılan bu çalışmalar ‘Türkiye Deprem Platformu’ çatısı altında birleştirildi ve dönemsel olarak da kamuoyu ile paylaşılıyor.” diyen Mandal, “2021 yılı sonuna doğru projelerini desteklediğimiz araştırmacıları Deprem Araştırmaları Çağrısı Projeleri Sanal Konferansı’nda da bir araya getirdik. Bu konferansta da deprem sorununun çözümü için ülkenin hemen yerinde gözlem yapılmasının çok kıymetli olduğu; orta ve uzun vadede çözüm planlanması gerektiği vurgulandı.” ifadeleriyle bu alanda ihtiyaçların belirlenmesinin önemine vurgu yaptı.
“Gelecek için bilimsel temelli noktada üzerimize düşeni yapmaya hazırız”
Depremin 2. yılı dolayısıyla Dokuz Eylül Üniversitesi Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi öncülüğünde "İzmir Deprem Çalıştayı" düzenlendi. Programa çevrim içi katılan TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal, burada İzmir depreminden sonra da yürüttükleri önemli çalışmalar hakkında bilgi verdi. Depremden 24 saat sonra hayata geçirilen bir destek programı geliştirdiklerini kaydeden Mandal, bunu ilk kez İzmir depremi sonrasında uyguladıklarını ve bu kapsamda 9 üniversiteden 30’a yakın araştırmacıya destek verdiklerini kaydetti.
TÜBİTAK MAM Araştırma gemisi ile yapılan araştırma seferlerine de atıfta bulunan Mandal, kendi araştırma gemimiz ile ilk kez uluslararası sularda araştırma yapıldığına vurgu yaptı.
Bilgilerin dönemsel olarak paylaşılması amacıyla geçen yıl çevrimiçi olarak yapılan deprem konferansının önemli bir kesime ulaştığını kaydeden TÜBİTAK Başkanı, bu yıl hem farkındalığı artırmak hem de bilim temelli çözüm bulabilmek amacıyla yeniden Kasım ayında bir konferans düzenleneceğini açıkladı.
“Depremin merkezi, şiddeti ve derinliği anlamında çözümlenebilmesi için olay anında gözlem yapılması ve geçmiş verilerle birlikte bir değerlendirme gerçekleştirilebilmesi gerekmekte. Deprem araştırmaları alanında destek verdiğimiz projeleri çok yakından takip ediyoruz.” diyen Mandal, “Sanal konferans ile TÜBİTAK olarak deprem konusunda alacağımız önlemleri gözden geçireceğiz” açıklamasında bulundu.
Gelecek odaklı bakıldığı zaman konuyu yenilikçi yaklaşımla ele almanın gerekliliğine vurgu yapan Mandal, çok disiplinli çalışmaların önemine değindi, temel bilimler kadar sosyal ve beşeri bilimlerin gerekliliğinin öneminin altını çizdi.
Düzenlenen toplantının çok kıymetli olduğunu belirten Mandal, “Toplantı çıktılarını kendi süreçlerimizde değerlendirerek gelecek için bilimsel temelli noktada üzerimize düşeni yapmaya hazırız.” değerlendirmelerinde bulundu.